Mustafa Kemal Atatürk’ün, 100. yılını kutladığımız, tarihin en görkemli uygarlık projelerinden biri olan, ‘en büyük eserim’ dediği Cumhuriyet’i kurmasında devlet adamlığı ve başkumandanlığı konusundaki üstün liyakati kadar zengin entelektüel birikiminin de etkisi büyüktür. Daha çocuk yaşlarda eline geçen her iki kuruşluk harçlığın bir kuruşunu ayırdığı kitaplarla ilişkisi ölümüne dek artarak devam eder. Savaştığı cephelere sandıklarla kitap taşıtır. Konakladığı yerlere de. Zengin kitaplığının yanı sıra resmî ve özel kütüphanelerden getirttiği kitapları büyük bir dikkatle okuyup geri verir. Yabancı dillerdeki yeni kitapları, etrafındaki düşün adamlarına tercüme ettirip özetlerini okur. Afet İnan’ın anılarında sözünü ettiği gibi “Atatürk’ün bir entelektüel hayatı daima var olmuştur. Zevk için okumuş, bilgi edinmek için okumuş, nihayet siyasi nutuklarına ve yazdıklarına kaynak olması için okumuştur. Örneğin bazen gece toplantılarında eski şiirlerden okuttuğu gibi şairlerimizin eserlerini kendi seslerinden dinlemiş, güzel yazılmış nesirleri okumaktan haz duymuştur.”
Hukuk, arkeoloji, tarih, sosyoloji, ekonomi, güzel sanatlar, edebiyat ve felsefe alanlarında okuduğu kitapların yanı sıra yerli ve yabancı basını da yakından takip eder. Masa başında okumayı tercih eder. Elinde daima bir kırmızı, bir de mavi kalem vardır. Beğendikleri satırların altını kırmızıyla, beğenmediklerini maviyle çizer; kitap sayfalarına işaretler koyar, notlarını yazar kurşun kalemle. Anıtkabir ile Çankaya’daki özel kütüphanesinde okuduğu 4 bin 200’ü aşkın kitap yer alıyor. Bu kitaplar arasında Jung’dan Freud’a, Rumi’den Hegel’e, Montesquieu’den Marks’a, Schopenhauer’dan Spinoza’ya kadar inanılmaz çeşitlilikte yazar adına rastlıyoruz. Diğer yanda Ziya Gökalp, Mehmet Âkif Ersoy, Samih Rifat, Hasan Âli Yücel, Halide Edip Adıvar, Afet İnan, Namık Kemal, Tevfik Fikret, Nâzım Hikmet, Ömer Hayyam. Kurtuluş Savaşı’na başlamadan önce okuduğu ve çok sevdiği Reşat Nuri Güntekin’in “Çalıkuşu”su da unutulmamalı. Özetle, Cumhuriyet’in harcında Atatürk’ün okuduğu kitapların etkisini görmezden gelemeyiz.
Düşünsel birikimi
Okumanın yanı sıra yazmaya da büyük önem verir Atatürk. Dünyayı ve insanı anlamak için okur, okuduklarını öğretmek için de yazar. Daha ilk gençliğinde, Harp Akademisi yıllarında Harp Akademisi’nden ayrılan genç subayların Harp Okulu öğrencilerine özgür düşüncelerini yaymak için çıkardıkları gizli gazetenin yazılarını o kaleme alır. Kısa ömrüne sığdırdığı kitapları içinde en bilineni olan “Nutuk”ta da görüldüğü gibi, kuvvetli bir kalemi vardır. Yine bu kitaplardan biri olan ve Türkiye İş Bankası Yayınları’ndan çıkan “Zabit ve Kumandan ile Hasbihâl”i 1914’te kurmay yarbay rütbesiyle askeri ataşe olarak görevde bulunduğu Sofya’da kaleme alır. Bu kitabı arkadaşı Nuri Conker’in “Zabit ve Kumandan” adlı eserini okuduktan sonra onunla ‘hasbihâl’ şeklinde yazar. Bu hasbıhâlin nedenini şöyle açıklar kitapta: “Bir gün işittim ki, vatanım Selanik ve orada anam, kardeşim, bütün akraba ve hısımlarım – içyüzlerini anlattığım için vatanımdan kovulduğum kişiler tarafından – düşmana bağlanmıştır. Ne garip ruh hâlidir. Dertli insanlar muhatabının derdini dinlemekten çok kendi yaralarını açmaktan zevk alıyor. Ben de Nuri, âdeta seni dinlemekte olduğumu unutarak ne derin yaraları karıştırmaya başladım.” İnsan psikolojisinin önemli noktalarından birine dikkat çektiği bu paragrafın ardından birkaç sayfa sonra yine psikolojinin ağırlıkla üstünde durduğu ‘kendin olmak’ kavramına değinir: “Kuşku yok ki bizim milletimizin kişiliği de bütün kişilikler gibi, yükselmeye istenilen biçime dönüşmeye uygundur. Fakat kendisi olmak koşuluyla!.. Eğer bizim kişiliğimize dışarıdan, bizim kişiliğimizden başka kişiliklerdeki etkenler tarafından bir biçim verilmek istenirse, bundan bilinen ve belirli hiçbir biçim, hiçbir sonuç çıkamaz”.
Kaleme aldıkları bilimle, felsefeyle, psikolojiyle zenginleştirilmiş, edebi değerinden sual olunmaz metinler. Cumhuriyet’i anlamak Atatürk’ün düşünsel birikimini doğru değerlendirmekle olur. Bu nedenle 100. yıl kutlamalarımıza kendisinin yazdığı, hakkında yazılan ve okuduğu kitapları okumayı da dahil etmeliyiz.
Önümüzdeki hafta 10 Kasım’da ölümünün 85. yılında onu bir kez daha anacağız. Öldüğünde sadece 57 yaşındaydı. Düşünmeden edemiyorum, ömrü vefa etseydi, 60’larını, 70’lerini hatta 80’lerini görme imkânı olsaydı, olgunlaşan yazarlığının ve birikiminin etkisiyle ne müthiş kitaplara imza atacaktı. Böyle bir şansımız yok. Hiç olmazsa bıraktığı düşünsel mirasa sahip çıkalım. Bol bol okuyalım. Ruhu şad olsun.
İyi pazarlar.